15 Kasım 2009 Pazar

"FAST - FOOD" MİLLETİ FİT OLMAK İSTİYOR

Bugün insanoğlunun tartışmasız en tembel ama en açgözlü nesli yaşıyor. Çok çalışmadan zengin olmak, bir şirkette yükselmeye gerekli zaman için sabır göstermemek ve basamakları çıkacak fedakarlıkları göze almamak, “her şeyden şikayet eden” bir yapıda olmak iş yaşamı ile ilgili aklıma gelen örnekler. Fitness veya sağlık alanında ise istediği her şeyi yiyip zayıf kalmayı ya da kilo vermeyi istemek, kilo fazlalığından yağ aldırarak mideye kelepçe taktırarak kurtulmaya çalışmak, spor salonuna gitmeden ya da az giderek ve zorlanmadan çalışarak istediği görünümü amaçlamak akla en başta gelen “açgözlülük”‘ler.


Tüketim çağında yaşıyoruz. Çorba içmek isteyen hazırını toz halinde alıyor, yemek yapmakla vakit kaybetmek istemiyor. Sağlıklı yemeği yapmaya üşenen fast – food ya da abur cuburla yorulmadan karnını doyuruyor. Firmalar akıllı bir pazarlama stratejisiyle ürünlerinin adını “yulaflı bisküvi” koyuyor, düşünmeden inanmaya alışanlar “sağlıklı” ve “hafif” olduğu için bu ürünleri tercih ediyor. “Fast – food” mantalitesi sadece beslenmemizi değil tüm yaşamımızı etkisi altına almaya çalışıyor, her şeyin bize paket olarak sunulacağını, bizim bilmediğimiz “sihirli” bir formülün olduğunu bunu öğrendiğimizde istediklerimizin kolaylıkla bizim olacağını zannediyoruz. Reklamlarla bize böyle sihirli formüllerin ortaya çıktığını, ufak bir bedel ödeyerek hemen ve acısız bir şekilde başarıya ulaşacağımız inancı pompalanıyor. Fitness ve sağlık endüstrisi, bir sihirli formülün olduğuna olan inancın en yaygın olduğu endüstridir.


SADECE KENDİNİZ İÇİN NE YAPIYORSUNUZ?

İş hayatı, aile, sosyal - duygusal ilişkiler, para kazanmak ile ilgili aktiviteler ve bunlar hakkında düşünerek geçirdiğimiz zaman günlük hayatımızın tamamını değilse bile çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. Hayat kargaşası koşuşturması hengamesi cumcuması içinde kendinize bir adım uzaktan bakın ve şu soruyu sorun: “ Ben bugün kendim için ne yaptım?” İşyerinde patronunuzun, amirinizin, şirketinizin menfaati için çalışıyorsunuz. Eşinizi, annenizi, babanızı, sevgilinizi, arkadaşlarınızı mutlu etmek için yaptıklarınızı sorumluluklarınızı fedakarlıklarınızı düşünün. Tabi ki bu ortak aktivitelerin bazılarını gönüllü yapıyorsunuz, ama diğerlerini de sorumluluk duygusu ile. Peki sadece kendiniz için ne yaptınız?

Fitness, sadece kendiniz için sadece kendinize zaman ayırarak yapabileceğiniz bir spordur. Başka biri ya da birilerinin programından, havadan yağmurdan çamurdan etkilenmezsiniz ( tenis, futbol, basketbol.. gibi). Doğru yapıldığı takdirde sağlığınızı, görünümünüzü daha iyiye götürecek, kendine güven, dünyaya pozitif perspektifle bakmak, daha neşeli ve aktif olmak gibi sosyal hayata katkıda bulunacak kazanımlar sağlayacaktır. Fitness yapan kişi sabah uyandığında “of yine mi sabah oldu”, gece olduğunda “yine gece oldu yatsam sabah olacak en iyisi biraz daha oturim” demez. Spor esnasında yüksek miktarda endorfin hormonu salgıladığınızdan içinizde sürekli bir keyif vardır, stresli anlarda bile rahatlığınızla, problemleri hafife almanızla saygı uyandırırsınız, stres yönetiminizi geliştirir. Dünyada spor yaptığınız günden sonra otururken bile kalori yaktığınız çok nadir sporlardan biridir. Akşam saatlerinde iş çıkışında yapıldığı düşünüldüğünde, bu saatlerde internetten, facebooktan uzak kalmış, kafa dinlemiş biraz olsun “gerçek hayat”’ta yaşamış olursunuz. Yine bu saatlerde sigara ve alkol almamış olursunuz. İş arkadaşlarınız, sosyal çevreniz iradenize, sağlığınıza görünümünüze önem vermenize, bunun için fedakarlıklar yapabilmenize saygı duyar ve gıpta eder. Ama hepsinden önemlisi size bir neden verir; sabah yataktan keyifli kalkmak için, sabah sigarasını içmemek için, günlük hayatınızın herhangi bir kategorisinde karşınıza çıkan zorlukları küçümsemek şikayet etmemek için, spor çıkışı bugün ne kadar ufak şeylere üzüldüğümüzü bu ufacık şeylerden çevremizdekilere kızdığımızı onları kırdığımızı anlamamız için, ve etrafta birçok kendine güvensiz ama bunu örtmek için çeşitli gariplikler yapan “fake” karakter varken sizi kendine güvenen, düşündüğünü hissettiğini söylemekten çekinmeyen, doğal, düzgün ve güçlü bir insan yaptığı için…


BAŞARININ KISAYOLU YOKTUR

Hayatta hiçbir başarıya kolay ulaşılmaz. Bir prens, Abramovich, ya da süper yetenekli bir atlet olarak doğmadıysanız hayallerinize giden yol zorluklarla, kavşaklarla, mayınlarla ve başka insanlarla doludur. Bir sonraki yazıda fitness sporunda başarının önündeki zorlukları, yol ayrımlarını, tuzakları ve insan faktörünü birlikte inceleyeceğiz. Herkese bol sporlu ve keyifli günler dilerim.

Son söz : Üşenenin çocuğu olmaz.

2 yorum:

  1. Naci,arkadasımıza cok tesekkür ediyorum,bu makale ile bizlere başarı,sabır ve fitness'ın insan yapısına ve dogasına olan fayadasını çok güzel bir şekilde dile getirmiş.Schillerin sözü;Büyük başarıların sahipleri küçük işleri titizlikle yapabilme sabrını gösteren kişilerdir,bu makalede de anlatıldığı gibi insanoğlunun yaşamının her aşamasında bir şeyi kısa yoldan değilde,emek ve çaba sarf ederek elde edebilmemizi bizler bilmeliyiz,ozaman elde edilen sonuçun değerini anlayacağımızı düşünüyorum.Fitness'ın vucüd yapısına olan katkıları net bir şekilde anlatılmış,spor dalı olarak tennis'e ilgili olmasına ragmen,okuduğum makale ile fitness'a ilgimin arttığını söyleyebilirim,tekrardan tşkler vakit ayırarak,fitness makalenizi paylaştınız için..
    Bir sonraki yazılarınızın devamı olması dileğiyle...

    Filiz MEMİŞ.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Filiz çok güzel yazmışsın."Büyük başarıların sahipleri küçük işleri titizlikle yapabilme sabrını gösteren kişilerdir". Detaylar ve ayrıntılar birbirleriyle ilişkisi olan parçalardır, her birine gereken özen gösterilmezse son tabloda bazı eksiklikler olur, bu şekilde başarıya ulaşılmaz. Bundan sonraki yazılarda da değerleri yorumlarını bekliyorum. Tenisin hayatından hiç eksik olmamasını dilerim Filiz. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil

Yorumlarınız bizim için değerlidir. Gerçekten bizi olumlu anlamda eleştiren ve ileriye götürecek eleştiriler yapmanızı diliyoruz..