Oxford Turu

Hazır Londra’ya gelmişken, benim gibi gezmeye görmeye meraklı arkadaşlarımla haftasonları yakın bölgelere günübirlik geziler yapmaya karar verdik. İlk tercihimiz de şanından ve Londra’ya yakınlığından ötürü (trenle yaklaşık bir saat) Oxford oldu (hani şu Urfa’da olmayan).

Küçücük bir üniversite şehri Oxford. Aslında şehirden ziyade, büyük bir kampüse benziyor. Bunda bisikletleriyle sürekli hareket halinde olan ve nüfusun yarısından fazlasını oluşturan öğrencilerin payı büyük. Şehri büyük bir kampüse benzetmemin başka bir sebebi ise, mimarisi ve görkemiyle kendine hayran bırakan her binanın koleje ait olması. Sizin hatıra kalsın diye önünde resim çektirdiğiniz mimari yapıya, elinde ders kitaplarıyla öğrenciler girip çıkıyor. Biraz daha ilgilenip, “Ne için kullanılıyormuş ki bu bina?” dediğinizde, kimisinin kütüphane, kimisinin bir fakülte binası, kimisinin ise öğrenci yurdu olduğunu öğrenip, şaşkınlık içinde kalıyorsunuz. Ancak Oxford’un bir öğrenci şehri olduğunu düşündüğümüzde, tüm cafelerin ve restorantların hava karardığında “kepenklerini indirmesi” bizi hayal kırıklığına uğrattı. Saat altı olduğunda, sanki tüm şehirde hayat durmuştu.

Son yıllarda Oxford’u turistlerin cazibe merkezi haline getiren etkenlerden biri de ünlü Harry Potter serisinin burda çekilmiş olması. Harry Potter hayranları için, bütün okulun akşam yemeklerinde toplandığı büyük yemekhaneyi, loş yatakhaneleri, biçim değiştiren merdivenleri bizzat görüp, ortamın havasını solumak keyifli bir deneyim olabilir. Peki Oxford’un sadece Harry Potter’a ev sahipliği yapmakla kalmadığını, aynı zamanda “Alice Harikalar Diyarında” adlı kitapla, “Yüzüklerin Efendisi” serisine ilham kaynağı olduğunu biliyor muydunuz?

Uzun lafın kısası, Oxford yemyeşil bahçeleri, görkemli mimarisi ve tarihiyle görülmeye değer. Eğer mimariye, yeşile, tarihe meraklıysanız ve fazlaca huzur(!) sizi sıkmayacaksa, Oxford sizin için biçilmiş kaftan olabilir...